Cumhuriyetin ilk yıllarında derin bir yokluğun, topyekûn bir toplumsal fedakârlığın, bunlarla baş edebilmek için büyük bir mücadelenin ve azmin hikâyesini gördüklerini anlatan Bahçıvan, “Milli Mücadele’nin kazanılmasının ardından yeni Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının önünde çok sınırlı imkanlar vardı. Savaşın yol açtığı yıkımın yanı sıra eğitim düzeyi zayıf bir nüfusla büyük oranda toprağa ve tarımsal üretime bağlı bir yapıyla kalkınma modeli oluşturmaktan başka yol yoktu. Bu çetin koşullar altında Cumhuriyet’in ilanından yalnızca sekiz ay önce düzenlenen İzmir İktisat Kongresi, özel sektör öncülüğünde sanayiye dayalı kalkınma, yabancı sermaye yatırımları, tasarruf ve finansman gibi pek çok temel gündeme yönelik tartışmalarla, Cumhuriyetin sanayileşme rotasının belirlenmesi açısından önemli bir kilometre taşı oldu. Tarımda modernizasyona ve makineleşmeye yönelik teşviklerin de eşlik etti. Anadolu’nun pek çok yerinde fabrikalar kurulduğu ve sanayinin milli gelirdeki payının 1940’ta yüzde 18.9’a kadar ulaştığı görüldü” diye konuştu.
Dönüm noktası
İSO Başkanı Bahçıvan, Türkiye ekonomisi ve sanayisi için en önemli dönüm noktalarından birinin 1980’lerde Türkiye’nin dışa açık büyüme döneminin başlangıcı olduğunu anlatarak “Bu dönemde otomotiv gibi daha teknoloji yoğun ürünlerin de ihracattaki payını artırdığı gözlendi.
1995’te yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması da Türk sanayisi açısından bir diğer önemli milat oldu. AB ile gümrük duvarlarının ortadan kalkmasıyla birlikte Türkiye’nin dış ticaretinde AB’nin payı yüzde 50’lere ulaştı. Türkiye 2000’lerde Ortadoğu başta olmak üzere başka yurtdışı pazarlarını da genişleterek kısa sürede tüm dünyaya ihracat yapabilen bir ülke olmayı başardı” dedi.
Eğitim kalitesi artmalı
Bugün artık gelişmekte olan ülkelerin rekabet gücünü sürdürebilmesi açısından, işgücü maliyeti gibi geleneksel unsurların yerine toplam faktör verimliliği, yüksek katma değer, bilgi ve teknoloji yoğunluğu gibi parametrelerin önem kazandığını anlatan İSO Başkanı Bahçıvan şu ifadeleri kullandı:
Cumhuriyetin 100 yıllık tarihinde oluşan sanayileşme mirası ve bu uzun dönemden elde edilen kazanım ve dersler, inanıyorum ki Cumhuriyetimizin yeni yüzyılının gereklerine uygun bir kalkınmanın da yolunu aydınlatacaktır.
Sanayimizin bugününe baktığımızda dünya ihracatında bugün dünden çok daha fazla katma değerli ürünlerle pay alan bir ülke olduğumuzu görüyorum. Artık birçok konuda dışarının lisansını, patentini değil; kendi kurmuş olduğu, kendisinin oluşturduğu fikir gücüyle hareket edebilen sanayicilerimiz var. Birçok sanayicimiz, dünyaya teknolojilerini kendi markalarıyla, kendi kurumlarıyla satabiliyor.
Mutlaka eğitim kalitesini çok daha üst seviyelere çıkaracağımız üniversitelerimiz olmalı. Ancak bu şekilde, sadece emek gücüyle değil, akıl gücüyle zenginleşmiş olan bir sanayi toplumunu oluşturabiliriz.
Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında ekonomimizde görmek istediğim en önemli resimlerden biri de hiç kuşkusuz gayri safi milli hasıla içinde de daha fazla pay alacak bir sanayi toplumudur. Bunu da başaracağımıza yürekten inanıyorum.